Enerji Diplomasisi Paneli Yapıldı

taner_yildiz_enerjidiplomasisiStratejik Düşünce Enstitüsü Ekonomi Koordinatörlüğü tarafından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’ın katılımıyla “Enerji Diplomasisi” başlıklı bir panel düzenlendi. SDE Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay’ın açılış konuşmasını yaptığı panelin moderatörlüğünü TED Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Jülide Yıldırım Öcal yaptı. Konuşmacı olarak da SDE Enerji Danışmanı Serkan Şahin, Tiway Turkey Rezervuar Müdürü Serhat Canbolat, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Petrol Piyasası Dairesi Başkanı Taner Mutlu ve SOLİTEM’den Ahmet Lokurlu katıldı.

Kavgalara Sponsorluk Eden Asıl Konu Enerjidir

SDE Konferans Salonunda, 2 Nisan 2013 tarihinde, düzenlenen programın açılış konuşmasını yapan Prof Dr. Yasin Aktay, “Enerji Türkiye’nin kalkınma sürecinde önemli bir sorun olmuş ve halen devam etmektedir. Bugün üretimimizin büyük bir kısmı enerjiye bağlı. Enerji ithalatı, toplam ithalat içindeki payı yüzde 25 civarı ve bu durum dış ticaret açığını ortaya çıkarıyor. Türkiye’nin doğalgaz, petrol gibi enerji kaynaklarına sahip olmaması ülkemizi alternatif enerji kaynaklarına yöneltse de bu konuda biraz geç kaldığımız söylenebilir. Güneş enerjisi anlamında ülkemiz Avrupa’da sahip olduğu potansiyel açısından ikinci yerde olsa da güneş enerjisi kullanımı açısından ne yazık ki bu listenin sonlarındayız. Benzer şekilde rüzgar enerjisi anlamında Avrupa’da üçüncü sırada olsak da bu enerjinin kullanımı açısından yine onuncu sıradayız. Yenilenebilir enerjiyi keşfetmek ve kullanmak SDE Ekonomi Koordinatörlüğü olarak çalıştığımız konulardan birisidir. Etnik, hak, hukuk kavgaların altında, bu kavgalara sponsorluk eden asıl konu enerjidir. Doğalgaz kaynağımız olmasa ve ihraç etmesek bile enerji transferi açısından ülkemiz konumu itibariyle avantajlı durumdadır” açıklamasında bulunduktan sonra sözü Sayın Taner Yıldız’a bıraktı.

Ekonomiler Globalleşiyor Ancak Politikalar Ulusallaşıyor

Bizim için STK’lar önemlidir. SDE bunların başında gelmektedir. Enerji diplomasisine başlarken her yaptığımız ve konuştuğumuz işin getiri ve götürüsü nedir, bunu iyi hesaplamakta fayda vardır. İletişim dünyası çok hızlı gelişti. Bunun çok faydası vardır. Toplum için bunun çok faydası olsa da ülkeyi yönetenler için tehlikelidir. Tüm Afrika’nın kullandığı enerjiyi New York sadece tek başına kullanmaktadır ve iletişim teknolojisi sayesinde Afrika bunun farkına vardı. Ekonomiler globalleşiyor ancak politikalar ulusallaşıyor. Burada güçlü siyasi istikrar önemli. Enerji bahane edilerek birçok sosyal politikalar üzerinde çalışma yapılıyor. Bir ülkeye demokrasi yerleştirme adına yapılan müdahalelerin bir enerji oyunu olduğu on yıl sonra anlaşılıyor.

2050’ye kadar doğalgaz ve petrol kullanımına devam edilecek. O zaman her ne kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi gerekiyorsa da ana yemek elektrik, doğalgaz, petrol gibi enerji kaynaklarıdır. Dünya şu an kirlenmiş durumda fakat asıl kirletenler üzerine düşün gerekli yükümlülüğü yerine getirmiyorlar. Güneş ve rüzgar enerjisini geliştirmek lazım. Burada Allah’ın ülkemize verdiği kaynak hakkında iyi karar vermek lazım. Yani bu kaynaklardan faydalanacak olan teknoloji sahipleri mi, sermaye mi yoksa ülkenin insanlar mı? Biz diyoruz ki üçü de faydalansın. Bazı ülkeler teknoloji sahipleri diyor. Bizim teknolojimiz yok. Sadece teknoloji sahiplerine verirsek şu anki fiyatın bir buçuk katına enerji kullanırız. Bizim için çevrenin kirlenmemesi de önemli. Elektrik fiyatları daima üreticiler için ucuz tüketiciler için pahalı olarak görülmektedir. Enerji alanında üreticiyle tüketici arasındaki dengenin sağlıklı kurulması gerekiyor. Bu yapıyı Türkiye’de kurduğumuza inanıyoruz. Bunu yatırımcının adına kullanırsanız, ağırlığı o tarafa verirseniz bir süre sonra elektrik fiyatlarında artış olarak döner. Hem halkın tüketim alışkanlıklarıyla ilgili yapıyı tespit edeceksiniz hem de bu değişimi yöneteceksiniz. Biz enerji sektöründe bu yapının çözüldüğünü düşünüyoruz.

Önümüzdeki 10 Yıl Daha Çok Değişimi Taahhüt Ediyor

Yapılan yatırımların 15-20 yıl sonra nasıl geri geleceğini hesap etmemiz lazım. Ülkemizde her yıl nüfus bir milyon artıyor, araç sayısı da 1 milyon artıyor. Türkiye’nin 60 milyar dolar enerji ithalatının yüzde 65’lik kısmının araçlarda kullanılan petrol ürünlerinden oluşuyor. 10 yıl önce 8 milyon olan araç sayısı 16-17 milyona çıkmış. Desek ki ‘refah seviyesinden ödün vermeden herkes 1 yıl aracını kullanılmasın, 1 yıl kontağı kapatalım’ ithalatı 36 milyar dolarlık düşürmüş oluruz. İthal ediyoruz diye oturup ağlayacak mıyız, hayır. Enerji ithal ediyoruz. Tüm enerji tüketiminin yüzde 72’sini ithal ederken geri kalanını ülke içerisinde üretiyoruz. Kore ve Japonya gibi yüzde 100 bağımlı değiliz. Fakat Japonya bağımlılığını yüzde 52 düzeylerine kadar indirmiştir. Bunu da nükleer enerji sayesinde gerçekleştirdi.

Değişirken büyümek veya büyürken değişmek çok risklidir. Önümüzdeki 10 yıl daha çok değişimi taahhüt ediyor. 10 yıl önce daha ihtiyatlı bakıyorduk. Bu sosyolojik olaylar enerjiyle de alakalı. Özel araca biniyorsam parasını öderim. Araç sayısı arttığı için bedelini ödüyoruz. Bizim enerji ithalat kalemlerinin artış oranı son yıllarda giderek azalıyor. Bütün bunlar bizim bu yapıyı doğru yönettiğimiz anlamına geliyor.

 Siyasi İstikrarın Getirisini En Çok Enerji Sektörü Görüyor

Doğru yaptıkça güçleniyoruz, güçlendikçe doğru yapıyoruz. Hiçbir sektörün mutlak değer büyüklüğü siyasi istikrarın mutlak büyüklüğünden büyük değildir. Siyasi istikrarın getirisini en çok enerji sektörü görüyor. Günümüzde 22 milyon dolarlık bir proje bile hazine garantisi olmadan yapılabiliyor. Enerji bazen ülke siyaseti üzerinde bir yüktür, bazen de tam tersidir. Bunlar ikisi de Türkiye’de görülmüştür. Biz enerjinin siyaset üzerindeki yükünü azaltmayı hedefledik. İthalatı çözdükten sonrada enerji sadece barış için kullanılacaktır. Siyasi ilişkiler açısından Suriye konusunda İran ve Rusya gibi düşünmüyoruz. Ama bu ülkelerden enerji almaya devam ediyoruz. Bir ülkeyi tercih etmek diğerinden vazgeçmek anlamına gelmiyor. Türkiye enerji yatırımlarında uluslararası sermayeyle 2023 yılına kadar devam edecektir.

Kuzey Irak Projesi BTC Projesinden Daha Kapasitelidir

Türkiye ile Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki enerji alışverişi hakkında sorulan soruya Bakan Yıldız şu cevabı verdi: “Bu konu ile ilgili gensoru verildi. Venezüella ve Kolombiya gibi uzak ülkelerdeki projelere karşı kayıtsız değilken yanı başımızdaki Irak’a nasıl kayıtsız kalalım. 3 yıl önce Irak’ın güneyinde bir proje aldık. Kimse bize ne yapıyorsunuz demedi. Neden güneyinde, doğusunda iş alırken iyi ama kuzeyinde alınca sorun oluyor. Rusya’ya bağımlılığı eleştiren bir zihniyetin Kuzey Irak’la yapılan sözleşmeyi de eleştirmesine anlam veremiyorum. Kendi halkımızın savunması düşer bize. Yaptığımız her şey ülkemiz için. Türki Cumhuriyetlerine baktığımızda Türkiye diğer gelişmiş ülkelere göre proje geliştirmesi açısından geç kalmıştır. Aynı durumun Kuzey Irak’ta olmasını istemiyoruz. BTC projesinden daha kapasitelidir Kuzey Irak projesi. BTC’nin kapasitesi 50 milyon ton iken Irak’ın kapasitesi 70 milyon tondur. Bundan sonra da Irak petrolünün taşınması konusunda, Boru hatları yetmezse Irak’ın normalleşmesi adına boru hatlarının yapılmasından imtina etmeyiz, kaçınmayız. Siyasi istikrar olmasa da Kuzey Irak’ın 100 milyar dolarlık petrol geliri var. Türkiye’nin ise 60 milyar dolarlık gideri var.”

Özrün Gerekçesi Enerji Projeleri Değil

İsrail’in Mavi Marmara gemisine yaptığı saldırı dolayısıyla açıklanan özür ve enerji anlaşması ile ilgili olarak ise Bakan Yıldız: “Özrün gerekçesi enerji projeleri değil ama sonucu enerji projeleri olabilir. Normalleşmeyle beraber ileride görüşülecek bu konular. Türkiye olmazsa o projelerin gerçekleşmesi pek mümkün değildir. Aynı şey G. Kıbrıs içinde geçerlidir. Türkiye geliştirilebilecek doğalgaz ve petrol projelerine kayıtsız kalmayacaktır”.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın konuşmasından sonra panel konuşmacıları sunumlarını yapmak üzere kürsüye geldi.